çok değil sadece 18 saat önce 44 kişi ağlayarak, anlam veremeyerek, kızarak, üzülerek, belki kurtulurum diye ümit ederek, kurşunlara hedef olmuştu. ana yoldan ayrılıp 3 kilometre daha ilerleyince bulunduğu coğrafyaya ait olmayan, bir avuç su bulup yerden fışkırmış yemyeşil bir ayrık otuna benzeyen o köyü gördüm. o bölgeyi görenler bilir. yemyeşil köy tabiri güneydoğu bölgesi için geçerli değildir. o bölgedeki köyler sapsarıdır. mezopotamya gibi, orayı kavuran güneş gibi. ama bilge köyü değişikti işte. köyün çevresini dolaşan akarsu, yarattığı mikro cangıl ile belli ediyordu kendini. bereketli topraklar tamlamasının içi belki de nadiren bu kadar dolu olur...
bir harfiyat çalışması yapılıyordu köyün girişinde. kepçeler dozerler harıl harıl çalışıyordu. yağmurla yeşermiş topraklar sanki kahverengi köstebek yuvalarıyla bezeliydi. o köstebek yuvaları mezarlardı. 39 adet. erkek, kadın, çocuk. uzun, kısa, geniş. o mezarları görünce anladım yaşanan katliamı. sebebi henüz bilinmiyordu ama sonuçları tam önümdeydi. 44 sonuçtan 39'u en azından.
haberciyseniz yapmanız gerekenler oluyor. istemeye istemeye yapmanız gerekenler. bunlardan biri de ölü evinden aklı başında birini bulup sorular sormak. tek ama doğru bir kaynak bulursanız kimseyi üzmeden görevinizi yapabilirsiniz. ama yüzlerine bile bakamadım bu kez. kitlesel bir akıl kaybı, kitlesel bir ruh kaybı vardı orada. nasıl sorarsınız ki? uzak akrabasını kaybeden yoktu ki mezarlıkta. ya anne, ya baba, ya oğul, ya kız, ya dede, ya nine, ya karı, ya koca... ya da hepsi birden...
anlamak mı istiyorsunuz o köylülerin hissettiğini??? açın aile soyağacınızı. ve her dalını budayın köke kadar. işte size katliamın fotoğrafı: "her dalı budanmış bir soyağacı"
kimse soramadı kimseye. kürtçe bilen şoförümüzün yardımıyla ağıtlardan feryatlardan bilgi topladım belki de hayatımda ilk kez. "canın çıksın memo" diye haykıran kadın tetiği çekeni söyledi bana, "baba, kamyonun kaldı bir başına" diye bağıran delikanlı da gerekçelerden birini fısıldadı kulağıma.
işte bu yüzden belki de kimse doğruları anlatamadı. ama gerçekleri aktardı. görülebilenleri elbette. bir evde 44 kişi öldürüldü. saldırganlar 8 kişiydi. otomatik silah kullanıldı. geri kalanlar fasarya. karı-kız davası diyen de vardı, mal kavgası diyen de... jitem işin içinde olabilir mi? emri şıh mı verdi? şıh'ın karısını kim düdükledi yoksa o adam ölenlerden mi?
bakar mısınız? bir best-seller'da olması gereken her şey var. gizem, seks, din, derin-devlet, terör...
kimi haber bültenleri yayın saatinin tamamını ayırdı katliama. kimileri yarısını. kimisi özel program yaptı, kimisi 44 kişinin can verdiği o evde kan izlerini göstererek şiddet pornosu (snuff) çekti. "bakın kurşun deliklerine ne kadar da büyük", "işte bakın kanlı yataklar döşekler", "işte askıda kalmış kanlı pantolonlar gömlekler" (dünya sadistler birliğinin yıllık toplantısında dev ekranda gösterilen kısa film sanki) meraklılarının el altından yüzbinlerce dolar ödediği snuff movieler prime time'da gösterildi hem de kamu yararına!..
bir de unutmadan söyleyeyim. o ağız sulandıran metafor: "plaka numarası-ölü sayısı".... biraz zorlamayla da olsa dudaklardan döküldü. "47 plakalı ilimiz mardinde 47 kişi katledildi. pek çok kişi 44 (malatya) olarak açıkladı rakamı ama ölen kadınlardan üçü hamileydi" işte bu kadar!!!!... ana rahminde ölen üç çocuk spot'u kurtardı.
annesini ve babasını kaybeden 35(izmir) çocuğu da izmir'e gönderelim olmazsa. beylik laflarla spotlar yazarız onlara da...
not: fotoğraflar hürriyet gazetesi muhabiri hasan tüfekçi'ye aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder