her şey ilterle başladı. yakın çevremden evlenen ilk arkadaşımdı. arkadaşlarımın ablalarının düğününde oynamaya alışık olan ben bu kez bizzat arkadaşının düğününde oynayacaktım. üstelik ilk yakın arkadaş düğünü katılımcısı için doz aşımı da yaşandı. zira ilk "yakın arkadaş düğününün" nikah şahidiydim aynı zamanda.
evet dedik hep birlikte. damat nikah memuruna, gelin nikah memuruna, şahit nikah memuruna "evet" dedi. paldır küldür bitti. sonra oynadık filan. oynayanların coşanların arasında yalçın ile aygül de vardı. bir yıl sonra sıra onlara geldi.
istanbula gittik. bu defa görevim çok daha kolaydı. sadece oynayacaktım. oynadım. yedik içtik.
şimdi yazmaya çalışınca en yakın arkadaşlarımın düğününden ne kadar az şeyin aklımda kaldığını farkediyorum. oysa hayatlarının en mutlu günü ve ben olanı biteni bir sis perdesinin arkasında zorlukla görebiliyorum.
mesela ilter ile hande'nin düğünü sheraton'da mıydı yoksa hilton'da mıydı emin değilim. yalçın ile aygül'ün düğününde önce bir havuz kenarındaydık sonra bir kat yukarı mı çıktık aşağı mı indik de yemeği orada yedik pek net değil kafamda.
yani büyük kayıp. "en yakın arkadaşımın düğününde içmeyeceğim de ne zaman içicem anasını satayım" düşüncesi kulağa eğlenceli gelse de" insan sonradan üzülüyor. hep derler ya "damat düğünde fazla içmemeli" diye. bence asıl gelin ya da damadın yakın arkadaşları içmemeli. her anı hatırlamalı. berrak bir zihinle her şeyi görmeli.
işte bundan dolayıdır ki bir diğer yakın arkadaşım emrah'ın (ki kendisi önümüzdeki günlerde sevgilisini annesinden babasından isteyecek) düğününde içmeyeceğim.
Bir Sürücünün İtirafları
11 yıl önce